14 Nisan 2009 Salı

Fehmi Koru: "Bir süre sonra Erdoğan ile Gül yer değiştirir"

Bab-ı Ali@Habertürk'te bu haftaki konuğumuz gazeteci-yazar Fehmi Koru. 30 yıldır kendi deyimiyle değişmeyen çizgisiyle muhafazakar basının önde gelen imzalarından biri Koru..


Yazdıkça komplocu olmakla suçlandı, yazdıkça hedef gösteren adam ilan edildi. Kimi çok kızdı Fehmi Koru'ya kimi çok sevdi, ama mutlaka yazdıkları takip edildi.

Fehmi Koru ile Yeni Şafak Gazetesi'ndeki odasında görüştük ve bu uzun röportaj çıktı ortaya..

YENİ ŞAFAK’LA SORUNLAR VARDI, GÖRÜŞEREK ÇÖZÜYORUZ

Gülin Yıldırımkaya: Bir ara kayboldunuz, yerinizde bulduk. Yeni Şafak'tan ayrılıyor, Albayraklarla sorun yaşıyor dedikodusu çıktı. Hallettiniz mi sorunları?

Fehmi Koru: Ben bu yılı çok yoğun geçirdim. Haftada neredeyse düzinelerce yazı, tv programları derken, yoğunluk altında ezilmeye başladım. Beni tek ayakta tutan aylar önce kendime koyduğum tatil kızıl elmasıydı. Ne olursa olsun 1 Temmuz'da tatil yapacağım diye kafama koydum, gazeteye de bildirdim, Temmuz ayı bütünüyle tatilde geçecek benim için dedim ama bir hafta ancak sürebildi. Onuncu günde tekrar yazmaya başladım. Gazeteyle olan ilişkilerde eminim biraz deşsek sizlerin de çalıştığınız kurumlarda hiç hoşunuza gitmeyen şeyler oluyordur, bunun ötesinde birşey yok yani. Üzerinde senaryolar kurulacak çapta ciddi sorun yoktu.

Neydi sorunlar peki?

Her zaman olabilecek türden sorunlardı, onlar da görüşülerek çözülüyor zaten.

İslamcı medya bugüne kadar hep muhalifti. Mesela bir polis raporu çıktığında komplo derdi eskiden. Şimdi Ak Parti iktidarıyla beraber medyanın bu bölümü de iktidara gelmiş oldu. İslamcı medya artık devleti seviyor mu?

Bütün bu tanımlamalar medya denilen ve içinde her çeşit insanı barındırma zorunda olan kurumları tanımlamak için yetersiz. Özellikle Yeni Şafak gibi her eğilimden insanın çalışabildiği ortamda. Dinci medya, İslamcı medya tanımlamaları yeterince olayı aydınlatmıyor. Buna son zamanlarda bir de yandaş medya sıfatı eklendi. Ak Parti Mars'tan gelen insanların kurduğu bir parti değil. Yüzde 47 oy aldığına göre, her 2 insandan biri bu partiye ilgi duyuyor. Bu topraklarda kökü olan bir siyasi eğilimin medyada da o eğilime sempati duyan insanlarla buluşması kaçınılmaz. Yazar-çizer takımımız da bir siyasi fikre sahip. Kimimiz ÖDP'ye kimimiz Ak Parti'ye oy verdik. Kimimiz CHP'nin borazanlığını hiç yüksünmeden yapabildiğimiz gibi, Ak Partili politikalara kendisini yakın hisseden yazarlar ise o politikalardan yana yazılar yazıyorlar. Düne kadar bu kimseyi rahatsız etmemişken şimdi bu yandaş basın hikayesiyle bir vaveyla gündeme sokulmak isteniyor. Ama ben başarılı olunmadığı kanaatindeyim. Esas bu sıfatları kullanmayı birilerini rencide etmek için kendilerinin hakkı görenlere baktığımız zaman, tam aksine ben orada bir yandaşlık, bir CHP medyası görüyorum. Onların gözüne bunu soktuğumuz zaman hemen savunmaya geçiyorlar.İktidar-medya ilişkisi ille maddi açıdan değerlendirilmeye çalışılıyor. Bu gazetenin patronları olan Albayrak ailesi 50 küsur yıldır Türkiye'de iş yapıyorlar, her alanda işleri var ama son 5 yıl içinde Türkiye'de büyük atılımlar yapmış nice işadamı varken ve bir çoğunun Ak Parti ile hiç ilgisi yokken, Albayrak ailesinin kazanç açısından ne yaptığını ben şahsen bilmiyorum. Merak etmediğim için değil böyle birşey olmadığı için. Dolayısıyla da böyle bir iktidarın nimetlerinden yararlanma söz konusu değil. Ben şahsen muhalif kanatta olmayı gazeteci olarak tercih ederim. Daha rahat yazarsınız, daha kolay eleştirileriniz en keskin biçimiyle kaleminizin ucuna geliverir, muhalefet iyidir medyada. Başkalarını da hep suçlarsınız, yandaş dersiniz, hak etmediği biçimde bu dönemden yararlandığı suçlamasını getirirsiniz. Bu benim de hoşuma giderdi.

Peki siz medyayı nasıl sınıflandırıyorsunuz?

Bana göre işini iyi yapanlarla iyi yapmayanlar ayrımı var. İşin iyi yapılmadığı kanaatindeyim. Muhalif kalemlerden daha iyi CHP yazıları beklerdim, daha iyi Ak Parti aleyhtarı yazılar beklerdim. Bunlar yapılmıyor, tersine bugün patronu iktidara karşı tavır almış kendisi de istediği gibi muhalefet yaparken, patronu iktidarın nimetlerinden daha fazla nimetlenmeye başlayınca bir bakıyorsunuz aynı arkadaş daha önce yazdıklarını bütünüyle unutup yeni düdükler çalmaya başlıyor. Ben yıllardır çizgim kırılmadan yazıyorum. 30 yıllık yazı hayatım içerisinde yazdıklarım arasında büyük çelişkiler yok, gelişmeler olabilir ama çizgi kırılması yok. Ben olaya böyle yaklaşıyorum, ilkeli gazetecilik yapanlar var, ilkesiz yapanlar var. Okurlarıyla mükemmel bir iletişimi tutturabilenler var, sırtını patronuna dayamış, ben ne yazsam çıkıyor, daha kaç yıl yaşarsam patronum bana yazma imkanı sağlayacaktır diye düşünen köhnemiş kalemler var medyada.

Kimler mesela?

20 yıl önce yazdığı ile bugün yazdığı zerre kadar gelişmemiş, dünyanın değişimine rağmen, insanlarını tanımamış pek çok gazeteci var medyada, isim vermeme gerek yok, gazeteleri eline alanlar hemen keşfedebilir bunları.

Laiklerin sayısı azaldı mı sizce?

Azalmadı, Türk medyası hala 20 yıl önceki güçler dengesi üzerine oturuyor. Ben tarafsız bir medya gözlemcisi olarak kafamda kendimi tasarlayıp, gazeteciyim diyen insanların yazılarına nesnel bir gözle baktığım zaman, 20 yıldır hatta 50 yıldır kimler varsa onları görüyorum. İnsanlarının nasıl yaşadığını bilmiyorlar. Bir tanesi kapısını açıp bir camiinin içine kafasını sokmuyor. Veya Kuran kursları, işte geçen gün bir trajedi yaşandı. Nedir bu Kuran kursları niye insanlar gönderiyorlar çocuklarını, bizim okullarımızda verilmeyen ne var hiç düşünmüyorlar. Küfürlerimizi edip unutuyoruz o trajediyle gündeme gelen küçük kızları. O kızlar sonra ne oluyorlar, bunlar merak konusu değil bizim gazetecilerde, birinci kuralın gazetecilikte merak olmasına rağmen.


YILLARDIR YAZDIKLARIMIN KOMPLO OLMADIĞI ORTAYA ÇIKTI

Sizin için komplocu diyorlar. Zekice kurgularınız yazamayıp da bildikleriniz mi?

Yazamadıklarınız kurguya dönüştürülür, bu yazarlığın içerisinde olan bir yöntem. Yazılamayacak hiçbir şey olmadığı kanaatindeyim ben. Bence duyum bile olsa, doğrulatamasa bile insan, doğrulatamadığını da belirterek yazmanın yöntemleri vardır, ben bunu uyguluyorum. Komploculuğa gelince, bunu Zekeriya Öz'e sormak lazım. Bana komplocu denilmesinin sebebi yıllarca devletin içinde devlet olmuş, çeteleşmeye gidilmiş ve bu çeteler gerektiğinde Türk aydınlarını gözünü kırpmadan öldürdüler diye yazmam sebep olmuştur. Tek bir kesimin suçlandığı suikastlerden sonra, sağda solda çıkan yazıları değerlendirerek, kendi duyumlarımı toplayarak kuşku duyan yazılar yazdım. Uğur Mumcu'nun suikaste uğramasından, Bahriye Üçok'tan hemen sonra yazdığım yazılar.. Bugün onların hiçbirinin komplo olmadığını görüyoruz. Kaybettiklerimizin böyle bir çeteleşme sonucu gözü dönmüş insanlar tarafından belki de onlara çok yakın olan insanlar tarafından verilen kararlar sonucu infaz edildiklerini görüyoruz. Çekindiğim için değil ama bugün artık o sıfatların benim üzerime yakışmayacağını düşündüğüm için sadece gülüyorum söyleyenlere..

BİR DAHA ERGENEKON GİBİ ÖRGÜTLER KURULMASI MÜMKÜN OLMAYACAK

Ergenekon'da bundan sonra neler olacak sizce?

Ergenekon'un çok fazla dallanıp budaklanacağını düşünmüyorum. Devlet içinde bir tasfiye gerçekleştiriyor. Ciddi biçimde yapılmazsa tasfiye ettim dediğiniz şey bir süre sonra yeniden ürüyor. Aslında devlet bu tasfiyeyi birkaç aşamada yapmaya çalıştı. Bunlar 1950'lerde kurulmuş çetelerdir, 90 sonrasında kendi başlarına hareket ettikleri, devletin itibarını zedeleyecek işler içine girdikleri farkedilmiştir. Siyasi suikastler yaptıkları görülmüş ve birkaç kez tasfiyesi denenmiştir. Bu yargılananlar çeteleşme manzarasının köşesi, orası aydınlatıldı, dikkatlerimiz oraya odaklandı. İlk defa ciddi bir yargılanma sürecine giriliyor. Bütün NATO ülkelerinde bu örgütler vardı ve tasfiye edilmeleri gerekti. Bir yargılama sürecinden sonra tasfiye oldular ama oralarda da kimseyi tatmin etmedi.. Bizde umarım tatmin edici sonuçlanır. Herkes biliyor ki bir daha bu işe bulaşırsa yargılama sonrasında mahkum olacaktır. İtalya'da Yunanistan'da ortaya çıkan budur. Bizde de böyle örgütlerin kurulması herhalde bir daha mümkün olamayacak. Halkın istediği iktidarı devirmek için sokaklarda eylemler yapamayacaklar. İnsanlar öldürüldüklerinde katilleri başka yerlerde aramak gerekirken sokağa dökülen milyonlara farklı kesimleri rencide edecek sloganlar attıramayacaklar. Bunların hepsini göreceğiz. Ergenekon'da yapılmış bütün çalışmaları saygıyla karşılıyorum. Adalet bir şekilde tecelli edecektir. Ama 1 numaralar 2 numaralar gibi rakamlı beklentilere pek cevap verebileceğini zannetmiyorum.

AK PARTİ ELİNDEN GELSE ERGENEKON’DAN VAZGEÇEBİLİRDİ

Ergenekon kimin işi, hükümetin mi, hükümete rağmen mi?

Bir devlet operasyonu bu, baktığınız zaman ipuçlarını görüyorsunuz. Devlet deyince Milli Güvenlik Kurulu'nda temsil edilenleri kastediyorum. Hükümet, asker, istihbarat. Elbette yargıçlar da devletin bir parçasıdır, savcıların da çabaları devletin kararıyla ilgilidir. Siyasi iktidarlar bu işlerden korkarlar ucu nereye gidecek bilinmediği için, kontrol edemeyeceği için. Geçmişte örneklerini çok gördük. Kontr gerillanın varlığını ilk telaffuz etmiş siyasetçi defalarca Başbakan olmasına rağmen bunu yapamadı. Refah Yol döneminde Susurluk kazası oldu, üzerine gidilmedi, faso fiso dedi. Belki anlamadılar belki üzerine gitmediler. Bu devlet kararının uygulanmasında savcıların elini kolunu bağlamadı hükümet bu önemli. Aksine, bugünkü siyasi iktidarın da eğer elinden gelse bu işe elini bulaştırmadan daha en başında vazgeçebileceğini düşünüyorum.

İLHAN SELÇUK ÖNEMLİ ADAM ÇÜNKÜ KÖŞE BAŞLARINI TUTANLAR GÜNE İLHAN ABİLERİNİ OKUYARAK BAŞLIYOR

İlhan Selçuk'a son yazınız özellikle çok eleştirildi, ertesi gün gözaltına alındı. Siz ne hissettiniz İlhan Selçuk ve Mustafa Balbay gözaltına alındığında?

O dönemde birileri kısa devre yaparak beni hedef haline getirmek için böyle bir numara yaptılar. Ben hiç bir zaman İlhan Selçuk'un Ergenekon içinde bir konumu olduğunu yazmadım, böyle bir bilgiye sahip değildim evvela. İlhan Selçuk önemli bir adam. Belki gazetesi fazla satmıyor, yazıları çok okunmuyor ama bugün Türk medyası İlhan Selçuk'un rahle-i tedrisinden geçmiş insanların köşe başlarını tuttuğu bir medya ve onlar güne İlhan abilerini okuyarak başlıyorlar. Hürriyet Gazetesi Cumhuriyet gazetesinden farksız çıkmaya başladı, beni ilgilendiren bu. İlhan Selçuk da iddianamede yer alan gazetesinin yöneticisiyle yaptığı konuşmada benim bu yazıma atıfta bulunuyor, ‘Fehmi Koru Hürriyet Cumhuriyet’e benzedi’ yazmış diyor. Mesela ABD'ye verdiği mesajlar oldu. Sen bu hükümete destek vermeyi bırak ey Bush, bizimkileri destekle diyor, ben Cumhuriyet yazarı olsam yadırgardım.

Yazdı bunları İlhan Selçuk, Türkiye ancak köklü bir alt üst oluşun sonucunda doğru bir yere oturabilir diyor. Köklü alt üsten siz ne anlıyorsunuz bilemem ama benim aklıma başka birşey geliyor. Dolayısıyla da başkalarının da benim gibi Cumhuriyet'i yakından izlemesini istedim. Savcıların kendi ellerinde listeler var çok belli o, 6-7 dalgada bu işi götürdüler, benim işaret etmemle gözaltına alınmaları zaten söz konusu olamaz.

GÜL VE ERDOĞAN YER DEĞİŞTİRİR

Bir projeksiyon yaparsak önümüzdeki 10 yılda Erdoğan ve Gül nerede olacak?

Türkiye'de ben başkalarından daha iyimserim galiba. Bugün mesela YAŞ'ta oluşan komuta kademesinin Türkiye'yi daha demokratik bir ülke olma yolunda rahatlatacağını düşünüyorum, hiçbirini tanımıyorum ama daha dışa açık insanlar olduğunu düşünüyorum. Ben Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan'ın ilerideki belli bir dönem içinde yer değiştireceklerini zannediyorum. Yani biri Cumhurbaşkanlığından Başbakanlığa geçer diğeri Başbakanlıktan Cumhurbaşkanlığına intikal eder. Demokrasinin kesintisiz devam edeceği kanaatindeyim. Sisli havanın Ak Parti'nin yeni söylemleriyle ve politikalarıyla dağıtılacağını düşünüyorum. İsimler fazla önemli değil, Türkiye ilk defa gerçekten parti olmayı hakeden bir siyasi kuruluş tarafından yönetiliyor. Mesela Demirel yıllarca Başbakanlık yaptı, sonra 28 Şubat'ın mimarı olarak karşımıza çıktı. Bu onun geçmişinin sahte olduğunu gösteriyor. İnsanları aldatmış yani yıllarca. Bunlar ise daha samimi. 10 yıl sonra belki bu isimler olmayabilir ama getirdikleri noktanın geri dönülemez olduğunu düşünüyorum. İleride de bu çizginin bir biçimde devam edeceğini düşünüyorum.

ALLAHAISMARLADIK DEMESİ GEREKEN YAZARLAR VAR

Medya nasıl değişir önümüzdeki 10 yılda?

Medya eskiden daha tahlil edilebilir bir şeydi, patronların siyasi eğilimlerini bilirdiniz. Bugün patronlarının siyasi eğilimlerinden farklı politikalar güdüyor gazeteler. Bakıyorsunuz patronunun olması gereken yer, en fazla kendisine kar getiren iktidarı desteklemek olmalı. Bugün patronlar 5 yıl öncesine göre 5 kat büyüdüler. Büyüklüklerini milyar dolarlar olarak düşünürseniz 5 misli büyümenin ne anlama geldiğini daha iyi idrak edersiniz. Adam elindeki bankasını 100 milyon dolara satamıyordu. Biri 2,5 milyar dolara, bir başkası 4 milyar dolara biri 6 milyar dolara sattı. Ama bakıyoruz gazeteleri başka kulvarda, yani hiçbir tahlile gelmiyor. Ben medyada köşe başlarını tutmuş olanların ya kendi istekleriyle yada yaşları zaten çok ileri olduğu için emekliliklerini isteyerek yerlerini isimlere bırakacağını düşünüyorum. Yeni insan ne düşünürse düşünsün eskilerden daha iyidir, yenilenirse medya bir umut vardır. Ama 60 yıldır yazanlar var.

Medyada da tasfiye başlayacak yani..

Tasfiye ne demek? Ben haketmedikleri kanatindeyim. Toplum benim savunduğum değerlerin tam tersine değer veriyor, ben boşluğa mı yazıyorum diye düşünür insan. Ben olsam düşünürüm. Bir topluma yazı yazıyoruz hepimiz. Bizi kös dinleyen bir takım insanlar, yakın çevremiz dışında değer vermeyen bir kitle, biz diyoruz CHP'ye oy verin, toplum tam tersini yapıyor. Böyle bir durumdalar, tasfiyeye gerek yok, Allaha ısmarladık dersiniz, yaşınız gençse bakkal dükkanı açarsanız.

DÜZGÜN TEKLİF GELİRSE DÜŞÜNÜRÜM

Merkez medyadan iyi teklifler aldığınızı biliyorum. Ama gitmediniz. Neden gitmediniz ve bir gün gidersem şuraya giderim dediğiniz bir medya grubu var mı?

Düzgün teklif gelse bugün de düşünürüm. Bu işlerin en güzel tarafı teklif almaktır. Yaptığınız iş takdir edilmeyi gerektiriyor, maaş fazla önemli değil yani gönlünüzü hoş tutacak tavırlar beklersiniz. Siz mesela oturur oturmaz tatile çıktınız dediniz, çok gönlümü okşayan birşey yazmayınca merak edilmek. Tercih etmemek o günlerin şartlarıyla ilgili olabilir. O gün hayır demişimdir de bugün demeyebilirim yani. Düzgün teklif olursa düşünürüm. Her gazete olabilir, niye olmasın? Şu anda Yeni Şafak'ta yazmaktan da çok mutluyum ama umarım teklifler hiç kesilmez.

Merkez medyaya gidip değişti, şöyle oldu, böyle oldu denilenler de var? Mesela Ahmet Hakan.. Siz nasıl buluyorsunuz Ahmet Hakan'ı?

Çok başarılı buluyorum Ahmet Hakan'ı.

Beğenmediğiniz bir tarafı var mı?

Her insanda beğendiğim, beğenmediğim. Ahmet Hakan'da da tabi..

"Bu da fazla değişti canım" diyor musunuz mesela?

Yok. Ahmet, ben tanıdım tanıyalı aynıdır. Bunları çok açık bir şekilde yazma ihtiyacı duymuyordu geçmişte. Şimdi üzerindeki o pelerini de attı,
rahat hissediyor kendisini, özgürce neye inanıyorsa yazıyor. Okurları bazen keyifle, bazen kızarak okuyorlar. Her yazdığınızı herkes kabul ederek
okuyacak diye birşey yok. O zaman nabza göre şerbet vermiş olursunuz. Halbuki yazarın görevi sadece okurlarını rahat ettirmek değil bazen de
kızdırmaktır. Onların düşündüklerinin aksine sözler de söyleyebilmek, yazabilmektir. Dolayısıyla Ahmet Hakan da çok başarılı.

ERTUĞRUL ÖZKÖK BENİ OKUMUYORMUŞ ARTIK AMA BEN AKSATMADAN ONU OKUYORUM

En beğendiğiniz üç gazeteci?

Ben Hürriyet'le başlıyorum. Yeni Şafak tabii daha önce. Milliyet, Sabah diye de devam ediyorum gazeteleri okumaya. Mesela Hasan Cemal'i hiç aksatmadan okurum, Ertuğrul Özkök'ü hiç aksatmadan okurum, o her ne kadar beni artık okudumadığını söylüyorsa da ben onu okumaya devam ediyorum hala. Ahmet Hakan'ı da okuyorum.

Yazarken otokontrolü nasıl sağlarsınız? Sizin için şunu yazma dedirten şey nedir? Örneğin inanç mı, patron mu?

Pek otokontrolüm olduğunu söyleyemem. Otokontrol Türkiye'nin konjonktürü oluyor genellikle.. Öyle kışkırtmaya gelinecek ortamlarda
kışkırtmadan kaçınırım. Bunu bana ne siyasi eğilimim söylüyor ne de patronum söylüyor. Ama ben kendime bir kışkırtıcılık görevi üstlenmedim.
Geçmişte her kesimde bu işin ustaları vardır. Binlerce gencimizin katlinden sorumludurlar aslında yazdıkları yazılarla.
Ben de onların yazılarını okuyarak büyüdüğüm için, onlar gibi olmama derdim vardır. Dolayısıyla hiçbir zaman kışkırtıcı bir rol üstlenmedim.
Yani insanları boşu boşuna gaza getirip yanlış yönlere sevketme diye bir kısıtlamam vardır. Bunu yapmama konusunda kesin kararlılığım vardır.
Bunun dışında hiçbir kısıtlamam yok.

ABDULLAH GÜL İLE GÖRÜŞÜYORUZ AMA BEN ARAMAM

Abdullah Gül yakın arkadaşınız. İnsan bir arkadaşının başına bir tehlike geleceğini hissettiğinde uyarır. Cumhurbaşkanı olunca da bu oluyor mu? O size danışıyor mu?

Uyarı.. Bir siyasetçiyle bir gazeteci arasındaki ilişki tarzı ancak yazı ile olur. Ben çok noktada Abdullah Gül'ü de, Tayyip Erdoğan'ı da, Deniz Baykal'ı da sütunumda çok uyardım. Aman şunu yapmayın, bunu yapın, şöyle yapın diye.
Çünkü ben gazeteci olarak kendi konumumu, görev tanımımı, eğer söylemem gereken birşey varsa bunu, onun kulağına söylemek değil gözüyle okuyacağı bir metne dönüştürmek olduğu kanaatindeyim. Abdullah Gül'ün
benim yakın arkadaşım olduğunu kimse keşfetmedi ben kendim açıkladım. Niye açıkladım? Bu adam benim, sizin bildiğiniz kabul edeceğiniz sınırlar içerisinde selam arkadaşım değil, ben bununla aynı evi paylaştım. Geçmişte çok yakın ahbaplıklarımız, dostluklarımız oldu. Dolayısıyla eğer ben bu insanla ilgili birşey yazacaksam, başbakan olduğu gün yazdım ben bunu,
bu yakınlığımı göz önünde tutunuz. Bazen onun lehine olarak birşeyler yazabilir.. Bu Anglo-Sakson gazeteciliğinde bilirsiniz, bir kural vardır. Eğer yazdığınız konu sizi bir şekilde ilgilendiriyorsa yani o şirkette hisse senediniz varsa, kardeşiniz çalışıyorsa, eşinizle herhangi bir iş ilişkisi varsa o şirketin, o şirketten bahseden yazınızın girişinde bunu açıklarsınız. Eşim bu şirkette çalışıyor dersiniz. Demezseniz, diyelim o şirketi överseniz gazeteciliği bırakmanız gerekebilecek bir süreci kendi elinizle başlatırsınız. Anglo-Sakson
gazeteciliğinden bahsediyorum ve yizde yüz bu kurala uyarlar. Bende o kuralın gereği olarak bunu açıkladım. Ben açıklamasaydım herkesin
tanıdığı kadar tanıdığım zannedilebilirdi. Ama ben bunu açıkladım. Açıklamamın sebebi de demin anlattığım şeydir.

Görüşüyor musunuz?

Görüşüyoruz elbette.

Cep telefonu var mı mesela sizde?

Abdullah Gül diye birkaç tane numara var. Ama ne görüşüyoruz? Bir defa kırk yılda bir görüşüyoruz. Ben hiç aramam desem yeri var.
Nadirdir, benim aramam. O arar bazen, bir araya bazen geliriz. Ama hep siyaset dışı şeyler konuşmayı yeğleriz.

Evinize geldi mi hiç Cihangir'e?

Evime gelmedi Cihangir'e ama kızım nişanlandı, nişanı o kıydı.

Fehmi Koru başka ne yapar? Kitap okur, onu biliyoruz, çok araştırır. Bunun dışında haftasonu ne yaparsınız, yazın ne yaparsınız?
İstanbul gecelerinde yalnız ne yaparsınız?

Ben hergün iki yazı yazıyorum. Her hafta 11 yazı yazıyorum. Ayrıca şu sıralar tatil sayılır benim için, normal zamandaki diğer yüklerimi de
söyleyeyim. Haftada iki ingilizce yazı yazıyorum, Today's Zaman gazetesi için. Üç tane de televizyon programım var. Bundan öteye bir zaman kalıyor mu?
Çok zaman kalıyor hala ve o zamanı da genellikle dostlarımla geçiriyorum. Yakın dost çevrem var, hem Ankara'da hem İstanbul'da, her akşam bir yerlerde
birileri ile birlikte oluyorum.

Nasıl eğleniyorsunuz, sizin eğlence anlayışınız nedir?

Biz eğlenceden çok, birileriyle bir araya gelip iş yemekleri yemiş gibi oluyoruz. O yakın dostlarımla da gitsem bir yerlere neticede
orada konuşulan ya siyaset oluyor ya ticaret oluyor. Bizde dinliyoruz yani insanları yada onlar bizi dinliyorlar. Ama eğlenceye gelince o iki şıklı.
Ben müzik dinlerim, mesela biraz önce Meliha Gürses'in Beyaz Köpükleri'ni dinledim baştan sona. Yazarken mutlaka birşey dinlerim.
Sessizlikten hoşlanmam başkalarının aksine. Bu tür şeylerle meşgulüm. Bir de bizim üç-dört haftada bir arkadaşlarla fasıllarımız oluyor.
Belli bir yerde bir araya geliyoruz. Sağolsun sanatçı arkadaşlarımızda geliyorlar davetimizle. Hep beraber şarkılar söylüyoruz.

Hayatta içinizde kalan bir şey var mı? Ayıp olmasaydı ne yapardınız? Bir çılgınlık yapsa Fehmi Koru..

Ayıp olmasıydı diye bir duygu olmasaydı çok şey yapabilirdik herhalde ama. O duygu o kadar hakim ki; onu düşünmüyorum bile.

Mesela Mehmet Ali Birand diyor ya, küpe takmak isterdim diye.

Küpe takacakmış herhalde, söylemiş size.

Evet, merakla bekliyorum.

Ben de bekliyorum.

Sizin var mı böyle birşey, Fehmi Koru olmasaydım, şunu yapardım diyeceğiniz?

Daha rahat hareket ederdim herhalde. Neticede kısıtlayıcı birşey. Biz geçen sene üç arkadaş, tanınmak çok yorucu bir şey, gittiğimiz her yerde
belli şekilde, fazla şakalaşamazsınız. Üç arkadaş, bir tanesinin teknesi vardı, Göcek'ten açıldık. Artık insanlardan uzak, istediğimiz gibi denize
gireceğiz, çıkacağız. İstediğimiz balıkları yiyeceğiz filan diye böyle hesap. Ve en tenha körfezlerden birine çektik tekneyi. Birazdan adamın biri yüzerek geldi "Fehmi Bey, merhaba" diye. En fazla onu yapardım. Tekneyle, dostlarla bir yerlere gitmeyi. Onu da yapdık ama tanındık yine de.

5 ÇOCUĞUM VAR, 5 NUMARADAN UMUTLUYUM, GAZETECİLİK KONUSUNDA

Ailenizi çok tanımıyoruz. Beş çocuğunuz var herhalde değil mi? Onlar Yalova'da mı yaşıyor?

Yok, Ankara'da. Kızımın biri Yenişafak Ankara büroda. Uluslararası ilişkiler okudu Bilkent'te. Ama yakında evlenip yurtdışına gidecek. En büyük oğlum mühendistir, elektrik-elektronik mühendisi, yurtdışında okudu. Bir şirkette çalışıyor. Özel sektörde. Onun ufağı, söyledim Yenişafak Ankara büroda çalışan kızımdır. Benim iki kızım, üç oğlum var. Üç numara yine kız, Bilkent bilgisayar mühendisliğinden mezun oldu, o da yine bir özel şirkette çalışıyor. Dört numara bu sene elektrik-elektronik mühendisi olarak mezun olacak.
Beş numaradan umutluyum, gazetecilik konusunda. O iktisatçı olacağım dedi, belki gazeteci olacak bilemeyiz onu.

ANCHORMANLİK TEKLİFİNİ KABUL ETMEDİM

Çok akıcı bir anlatımınız var, konuşurken de çok rahat kendinizi ifade ediyorsunuz. Ekranı seviyorsunuz diye düşünüyorum. Mesela çok izlenen bir tv starı olmak istermiydiniz?Anchorman olmak istermiydiniz?

Anchorlık teklifi de yapıldı bana.

Nereden?

Kanal 7, Ahmet Hakan ayrıldıktan sonra ne yapalım diye düşünürken, akıllarına gelen formüllerden biri.Çünkü o zaman Mehmet Ali Birand da başlamıştı. Ama ben kendime uygun görmedim. Hala da görmüyorum. Yapabileceğimi de zannetmiyorum. Anchor değil ama televizyonda yapmak istediğim herşeyi yapıyorum şu anda ve büyük keyifle yapıyorum.Her şeyi yapıyorum, bunları yapmaya devam ettiğim sürece de büyük keyif duyacağımı zannediyorum.
O bakımdan beni keyiflendirecek başka bir teklifiniz olursa onu da dinlerim elbette ama şu anda bu yaptıklarım bana yetiyor.

Çok teşekkür ederim.

Ben teşekkür ederim.

gulinyildirimkaya@haberturk.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder