13 Mayıs 2009 Çarşamba

Kurnaz: "İddialıyım, Türkiye'nin en iyi habercileri AHT'de"

15 YAŞINDA OFİSBOY OLARAK BAŞLADIM, 17'İMDE MUHABİR, 27 YAŞINDA YÖNETİCİ OLDUM

Gülin Yıldırımkaya: Öncelikle sizi tanıyalım biraz. Genç yaşta Merkez Haber Ajansı'nın Genel Müdürü oldunuz, şimdi Ajans Habertürk'ün Genel Müdürüsünüz. Kimdir Ramazan Kurnaz. Nerede, nasıl başladınız gazeteciliğe?

Ramazan Kurnaz: Mesleğe çok çocuk denecek yaşta başladım diyebilirim. Tozunu ilk teneffüs ettiğim yaş 15'dir.

15 yaşında nerede başladınız, TRT çocuk radyosunda falan mı?

Tabii ki hayır.. (Gülüşmeler) Son Havadis Gazetesi'nde ofis boy olarak
başladım. Annem elimden tuttuğu gibi orada çalışan bir ahbabımızın yanına
götürdü beni. Asi bir tavrım vardı, hayatı da bimiyorsun o çağda haliyle .
'Ben yapamam getir-götür' dedim çok ama giriş o giriş. 'Bu virüsü bir
kaptın mı bir daha kurtulamazsın' diyenlerden oldum sonra. Hastalık gibi
bir şey yani.

Sonra?

Son Havadis tam bir okul oldu bana. O zaman bilgisayar yok, daktiloyla yazı
yazmayı öğrendim başta. Adam yokluğundan spor sayfasını yapmaya başladım. Sayfanın tek muhabiri de bendim tabi ki. Gündüz maçta foto muhabirliği yapıyor, gazeteye dönüyor sayfayı tasarlıyordum kendimce. Mizampajı yaparken tek unutmadığım şey imzamdı. İmzamı gazetede görmek inanılmaz haz verici bir duyguydu. Ha bu arada filmimi banyo yapıp karta da basıyordum. Durum böyle olunca kendimi tam manasıyla işin içinde buldum. Gazetede bana yardımcı olanların hakkını da vermem lazım. Bir Erol Abi vardır. Erol Taş... Hakkını ödeyemem, çok emeği vardır üzerimde. Habere bakışı, haber yazmayı, spot çıkartmayı hep o öğretmiştir bana. Son Havadis'te çalıştığım sırada Doğan Grubu Gazete gazetesini çıkarma kararı almıştı, ekip toplanıyordu. Gittim polis servisi şefinin yanına: "Ben muhabirim, sizinle çalışmak istiyorum' dedim. Polis muhabirliğiyle uzaktan yakından ilgim yok. Taksim İlk Yardım Hastanesi gece muhabiri yaptılar beni. Bilgim yok, yol yöntem desen sıfır. İlk işim bir trafik kazasıydı, ölen kişin vesikalığını alabilmek için akla karayı seçmiştim. Daha sonra satırla, bıçakla kovalanmadan, çatışmalara kadar birçok olayın içinde oldum haliyle.

Ardı ardına transfer dönemi de böylelikle başladı herhalde..

Çalışmadığım yer kalmadı desem yeridir. Meydan Gazetesi ile devam edip televizyona geçtim. Show TV'de 'Sıcağı Sıcağına'na programı ilk televizyon deneyimim oldu ama 20 gün sürdü. Televizyonculuk inanılmaz sıkmıştı beni o dönemde. Muhabirsin ve sadece mikrofon tutuyorsun! Gazeteden alışmışım durmadan fotoğraf çekmeye, hiçbir şey yapmıyormuşum gibi hissettim kendimi. Milliyet'e geçtim sonra, ardından Star TV 'de programcılık, İhlas Haber Ajansı'nda görüntülü haberler müdürlüğü, TGRT'de de yine iki tane program yaptım. Montaj konusu beni çok cezbetti. İnsanların senin yaptığın kurguyu izliyor olmaları heyecanlandırdı beni. 13-14 Saat montaj setinden çıkmadığım zamanları hatırlıyorum. Sonrasında ise Reha Muhtar'la Show Haber dönemi başladı.

REHA MUHTAR'IN TESTİNE DAYANAMADIM, BİRİNCİ HAFTA İSTİFA EDECEKTİM

Reha Muhtar'ın yıllarca aralıksız reyting rekoru kırdığı dönemden bahsediyoruz değil mi? İnanılmaz titiz çalıştığını biliyorum, en rekabetli yıllar. Nasıldı Reha Muhtar'la çalışmak, iyi anlaşabiliyor muydunuz?

Ne anlaşması? 7'üncü gün istifa etmeye karar verdim.

Nasıl yani?

Sorumluluk alanım içerisinde çok ciddi haberler getiriyorum. Ama öyle böyle
haberler değil. Yayın sırasında Reha Muhtar VTR'ler girdiği sırada beni
stüdyoya çağırıp fırçalıyor. 'O müzik döşenir mi', 'Bu planlar oraya konur
mu?' falan gibi sudan sebeplerden. İşe başladığımın üçüncü günü haber
merkezinde telefon çalınca 'Eyvah yine beni çağırıyor' paranoyaları yaşamaya
bile başlamıştım. Birgün haber merkezine gelmeme aracı olan Bekir Hazar ve Yüksel Altıntaş'a 'Dayanamıyorum, ben gidiyorum' dedim. 'Dayan' diyerek beni ikna ettiler. 8'inci gün sihirli değnek değmiş gibi herşey düzedi. Reha
Muhtar'ın test yöntemiymiş bu. Ondan sonra çok güzel günler geçirdim Show
Haber'de. Reha Muhtar çalışılması inanılmaz zor biridir ama güven duyduğu
çalışanını da sonuna kadar korur kollar. O dönemdeki habercilik
eleştirildi, ses getiren işler es geçildi. Muhtar'ın ana haber sahnesinden
çekilmesinin televizyon haberciliğine negatif yansıdığını düşünüyorum.
Habercilik rekabeti neredeyse sıfıra indi. Rekabet ertesi gün çıkan reyting
sonuçlarında kaldı sadece.

Tam bir alaylı gazetecisiniz.. Bu kadar farklı alanda çalışmış bir gazeteci
olarak en çok hangi konumda mutlu olduğunuzu merak ettim. En keyiflisi
neydi; muhabirlik mi, yöneticilik mi?

Bu mesleğin en onurlu rütbesidir muhabirlik. Yönetici oldum belki ama Allah
benim muhabirlik heyecanımı içimden hiçbir zaman almasın.

Peki televizyon mu gazete mi?

Her ikisi de benim açımdan çok önemli ve aynı değerde.

Kaç yaşında muhabir, kaç yaşında yönetici oldunuz?

16-17 yaşlarında stajyer muhabirlik diyeyim. 27 yaşından itibaren de
yöneticilik yapıyorum.

Sizi bugüne kadar en çok heyecanlandıran haber hangisiydi?

Show TV'de çalıştığım dönemde İngiliz Konsolosluğu ve HSBC patlamaları oldu. Show'a çok yakındır HSBC biliyorsunuz. Kameramanımı ve kendimi insanlar dışarı çıkmaya çalıştığı sırada içeride buldum. Dehşet görüntüler vardı. Asansörün içerisinde sıkışanlar. Dünya çapında servis edilen görüntüler çekildi o gün. Görüntüler uluslararası ödüle layık görüldü.

SAVAŞ AY "BEN BIRAKIYORUM YERİME ÇOK İYİ BİR ARKADAŞ GELİYOR' DEDİ, O ARKADAŞ BENMİŞİM!

Sabah'a geçişiniz, ardından genel müdürlük süreci nasıl oldu?

Savaş Ay Merkez Haber Ajansı Genel Müdürlüğü'ne getirildikten sonra bana
genel müdür yardımcılığını teklif etti. Medya Grup Başkanı Kenan Tekdağ'la
da görüştükten sonra 'Evet' dedim. Savaş Ay yönetici profili olmadığından
dem vururdu sürekli. Ben aynı zamanda Savaş Ay'la A Takımı'nı da yapıyordum. Bir A Takımı akşamında beni kenara çekip: "Ben bırakıyorum genel müdürlüğü' dedi. Beynimden kaynar sular döküldü. 'Nasıl yani, ne oldu?' diye sordum; "Yerime çok iyi bir arkadaş geliyor. Ajansta çok güzel işler yapmaya devam edeceksiniz" deyiverdi. 'İyi de abi bana ne bunlardan' deyince "Bundan sonra genel müdür sensin, ben sana daha önce de bunu söylemiştim' dedi. Savaş Ay beni beraber çalışmaya devam edeceğiz diyerek ikna etti.

Ne hoş, medyada böyle şeyler de oluyor demek.. Yönetim ne dedi bu işe?

Kenan Tekdağ çok destek verdi bana. Manevi olarak çok rahatlatan bir yapısı
vardır Kenan Bey'in. İyi bir haber olduğunda hemen arar teşekkür edip
'Elinize sağlık' der, bununla da kalmaz 'Muhabirinizi ödüllendirin' talimatı verir. Günümüzde, telaş içerisinde bunu yapan o kadar az yönetici var ki. Gazetecilik biraz da tabir yerindeyse 'Omuz sıvazlama' işidir. O
teşekkür o muhabiri ve diğerlerini şevke getirmeye yetiyor da artıyor bile.

Neden ayrıldınız Sabah'tan?

TMSF yönetimine geçtikten sonra dengesi bozuldu Sabah'ın. Fatih Altaylı'nın
da gitmesin ardından bir yığın sıkıntı. Ergun Babahan döneminde olmayacak
talepler. Benim yapamayacağım şeylerdi. Ergun Babahan'a çıkıp "Ben burada
kalmak istemiyorum, TMSF bazı konularda bana baskı yapmanı istiyor. Çıkışımı ver hem sen elini rahatlat, hem de ben kendi yoluma gideyim" dedim. Birkaç kez bu tarz konuşma geçti aramızda. Sonra mecbur kaldı sanırım isteğimi yerine getirdi..

Sonra?

İnternet ve internet reklamcılığı üzerine bir şirket kurdum. 1 Yıla yakın
kendi kendimin patronu oldum. Ama başta da dediğim gibi, gazetecilik mesleği bir virüs. Girdi mi çıkmıyor içinden insanın. Bu gruba döndüm. Kenan Tekdağ ve Fatih Altaylı'nın isteği ile grubun haber ajansını kurdum.

Her alanın kendine göre zorlukları var medyada ama ajans muhabirleri ayrı
bir telaş ve yoğunlukla çalışıyor. Ve buna rağmen isimleri bile yazılmaz haberler servis edilirken, gizli kahramanlığa mahkum bırakılırlar. Farklı ajanslarda yöneticilik yaptınız, Ajans Habertürk'te bunu kırdınız. Nedendir bu, ajans muhabirlerinin geri planda tutulması?

Muhabirlerin geri planda kalıyor olması Ajans Habertürk için geçerli bir
durum değil. Hatırlarsanız Gazete Habertürk hazırlıkları sürdüğü sırada
Fatih Altaylı yolu çizip 'Bu gazete muhabir gazetesi olacak' demişti. Aynen
o yolda hareket edildi ve muhabirler ön plana çıkartıldı. Habertürk
televizyonu da aynı ölçüde muhabirlerimizi önemsedi. Arkadaşlarımız bir
yandan gazeteye çalışırken diğer yandan birçok kez Habertürk TV'de canlı
bağlantılar yaparak gelişmeleri aktarıyorlar izleyenlere. Haberturk.com da
verilen haberlere inanılmaz sahip çıkıp gerektiği gibi kullanınca
muhabirlerin çalışma azmi daha da artıyor. Bu diğer ajanslar için böyle
değil elbette. Doğan Haber Ajansı örneği var ortada mesela. Hürriyet'te ya da
CNN'de ne kadar görüyorsunuz isimlerini? Bu muhabir kalitesiyle de alakalı
bir durum tabii. En büyük avantajımız ise hem gazete, hem televizyon hem de
internetle olan senkronizasyonumuzun önemli ölçüde tamam olması. Kimsenin egosuyla savaşmıyorsunuz. Bu da iyi bir çalışmanın ortaya çıkmasını sağlıyor.

Daha çok Fatih Bey ile mesainiz var. Fatih Altaylı ile çalışmak nasıl?

Fatih Altaylı'nın yazılarına bakıldığında sert biri olarak görülüyor
olabilir. Evet haberciliği hakikaten serttir. Eğmez bükmez nettir. Ve şunu
açıkça söyleyebilirim ki Altaylı benim bugüne kadar en rahat çalıştığım
genel yayın yönetmenidir. Ön yargısı yoktur, herkesin fikirlerini dinler.
Sıkıntısı olsa bile bunu çalışanına en ufak şekilde aksettirmemeye çalışır.
Ve benim için en önemlisi heyecanla anlattığım bir habere aynı heyecanla
karşılık vermesidir. Bir haberci için bundan güzel ne olabilir?

AJANS HABERTÜRK'TE YAPILANMA DEVAM EDECEK. İŞİNİN UZMANI HER ARKADAŞA KAPIMIZ AÇIK

Ajans Habertürk'te çalışmak isteyen birçok arkadaşımız daha vardır. Onlar
için soruyorum, yapılanma tamamlandı mı, devam edecek mi? Yeni katılımlar olacak mı?

Sürekli şunu söylüyorum. Grubun da vermiş olduğu inanılmaz destek sayesinde bugün Türkiye'nin en ciddi haber kadrosunu kurmuş vaziyetteyiz. Bu kadar iddialı konuşuyorum çünkü alanının en iyi muhabirleri bu bünyede bulunuyor. Yapılanmaya gelince, yüzde 100 tamamlandı diyemem. Sıfırdan kurulan bir yapı var. Avantajları olduğu kadar dezavantajları da var. Ama oran vermem gerekirse yüzde 70'lerdeyiz diyebilirim. Yüzde 30'luk eksiğimizi tamamlamak için çaba harcıyoruz. Tam manada verim alamadığımız arkadaşlarımız var. Önümüzdeki günlerde bazı değişikliklere gideceğiz. İşinin uzmanı olan her arkadaşa Ajans Habertürk'ün kapısı açıktır.

Henüz tamamlanmamış bir yapı, iki aylık genç bir ajans ama son derece
başarılısınız tartışmasız. Gazete Habertürk'ü çeviriyoruz AHT, çeviriyoruz
AHT imzası. İlk kez bir gazetede bu kadar yoğun ajans imzası görüyorum ben şahsen. Burada yönetimin hassasiyeti dışında ne etkili?

Bu grubun kararından kaynaklanıyor aslında. Haber omurgası olarak ajans
konuşlandırıldı. Durum böyle olunca Ajans Habertürk haberleri ön plana
çıkıyor. Bir de şöyle de ayırmak lazım, ajans mantığıyla çalışıyoruz belki
ama kafamızı özel habere göre kurgulamış vaziyetteyiz. Diğer ajanslar daha
çok rutine odaklanır. Bizim yapılanmamızda böyle bir şey yok. AHT
muhabirleri rutin işe dahi gitseler özel haber çıkarmak zorundalar. Kadro
ehil olunca bunu sürekli dillendirmek de gerekmiyor. Bu gayret dosya
haberciliği yapan arkadaşlarımızın gayreti ile de birleşince Habertürk'ün
ağırlığına yakışacak işler çıkıyor ortaya.

YAKINDA DAHA BÜYÜK SÜRPRİZLERİMİZ OLACAK

Engin Çeber ve Deniz Seki haberleri gerçekten bombaydı..

Aynen öyle. İşte o iki haber tamamen bir ekip çalışmasının en güzel
örnekleridir. Ve bana bence ikisi de yılın en güzel haberleridir. Haberleri
yapan Serdar Kulaksız ve Sedef Şenkal'ın ödül alacaklarına eminim. Daha
büyük sürpriz işlerimiz de olacak.

Ajans Habertürk şu an Türkiye'de nerelerde var? Görüntülü haberde ne
aşamadasınız, diğer kuruluşlara abonelik sistemi düşünülüyor mu?

Bütün ilerde ve önemli ilçelerde muhabirlerimiz mevcut. Abonelik konusunda,
birçok yerden talep var ama kısa vadede diğer gazete, televizyon ve inernet
sitlerine abonelik konusu gündemimizde yok. Öncelikle amacımız kendi
grubumuz içerisindeki yayıncılara en iyi hizmeti sunabilmek.

Ajans yöneticiliğinin en zor tarafı şu olsa gerek, Türkiye'nin dört bir yanına dağılmış bir ekip.. Kültürleri, habere bakışları, haber dilleri farklıdır, bir de uzaktakilerin kendilerini unutulmuş hissetmesi..

Evet, yurt muhabirleri genelde kendilerini unutulmuş hissederler. Ajans
yöneticilerinin senelerce konuşmadığı muhabirleri olmuştur. İstanbul'da
seslerini duyuracak yetkili isim bulmakta zorlanırlar. Ben olabildiğince
sık, ayda birkaç kez her biriyle görüşmeye çalışıyorum. Haberciliğin bir
numaralı kuralıdır, telefonunuzu kapatmayacaksınız. Gece 3-4 her muhabirim
beni istediği zaman arayabilir. Zaman zaman İstanbul'a da çağırıyoruz
arkadaşlarımızı ortamı koklasınlar diye. Mümkün olduğunca iletişimimizi
kuvvetli tutmaya çalışıyoruz.

Ajans Habertürk'te hedefiniz ne? Genç yaşta Genel Müdürsünüz, kişisel
kariyer planınızı da merak ettim.

Ajans Habertürk'ü dünyanın önemli ajansları arasında yer almasını görmek ve bu stratejiyle çalışmak birinci hedefim. Kariyer planı ise biraz da hayatın karşınıza ne çıkaracağıyla alakalı bir durum. Şunu net olarak biliyorum: Sürekli haberin içinde olacağım. Televizyon ya da gazete, fark etmez.

1 Mayıs 2009 Cuma

Fahriye Evcen'den Oya Aydoğan'a dava

Evcen, kendisi hakkında sürekli, "Onu ben keşfettim" diye konuşan Aydoğan'ı susturmak için avukatına talimat verdi. HT Magazin-Mehmet Çalışkan

FAHRİYE Evcen, 5 yıl önce kendisini keşfedip bir yıldız olmasının yolunu açan Oya Aydoğan’a savaş açtı. Aydoğan’ın, “Ben onu görmeseydim fabrika işçisi olacaktı” sözlerine çok kızan Evcen, ünlü sanatçının kendisi hakkında daha fazla konuşmaması için avukatına mahkemeye başvurması talimatını verdi.

GAZETE HABERTURK-HT MAGAZİN-MEHMET ÇALIŞKAN

Beş sene önce sunuculuğunu yaptığı ‘Kadınlar Ne İster’ programının konukları arasında fark ettiği Fahriye Evcen’i yapımcı sevgilisine önererek genç oyuncuya şöhret kapılarını aralayan Oya Aydoğan ile Fahriye Evcen’in arasına kara kedi girdi. Kriz, Ev-cen’in Beyaz Show’da, “Artık bu keşfetme olayını konuşmak istemiyorum” demesiyle başladı.

Programa canlı bağlanan Aydoğan, “Sen benim hakkımda nasıl konuşmak istemezsin. Ayıp değil mi?’ diye çıkıştı. Evcen, ‘Kötü bir niyetim yoktu” dese de Aydoğan’ın öfkesi dinmedi.

AVUKATA TALİMAT VERDİ

Bu olaydan sonra her fırsatta, “Fahriye geldiği yeri unuttu. Onu keşfetmeseydim Almanya’da işçi olacaktı” diye konuşan Aydoğan sözleriyle Evcen’i incitti. Bunun üzerine Evcen, Aydoğan’ı susturmak için yargıya gitme kararı aldı. Genç oyuncu, “Artık sıkıldım. Oya abla sürekli bana laf atıyor. Konuyu kapatmanın tek yolu susmasıdır” diyerek avukatına mahkemeye başvurması için talimat verdi.

Mutfakta 'aşk kokusu' var

Çok Güzel Hareketler Bunlar" programının setinde aşk rüzgarları esiyor.

Pazar akşamları milyonlarca kişiyi ekrana kilitleyen “Çok Güzel Hareketler Bunlar” ekibinin başında kavak yelleri esiyor. Tüm haftayı skeç yazıp prova yapmakla geçiren genç oyuncular, sahne başarılarının ardından şimdi de aşk haberleriyle gündemde...Kelebek'in haberine göre, bu isimlerden ilki, Gülben Ergen’e verdiği “Giden Günlerim Oldu” şarkısı ve onunla yaptığı düetle beğeni kazanan Oğuzhan Koç... Oyuncu, bir süredir rol arkadaşı Zeynep Koçak ile beraber...

FOTOĞRAFLARI GÖRMEK İÇİN TIKLAYIN

Ekip arkadaşlarının aşkı

Setten gelen “yeni aşk” haberi, bununla sınırlı değil. “Havuçlu anne” tiplemesiyle ünlenen Büşra Pekin de kısa süre önce kalbini Murat Eken’e kaptırdı. Ve son haber “Mezarcı” karakteriyle seyircinin gönlüne taht kuran Bülent Parlak cephesinden geldi. Oğuzhan Koç gibi genç kızlardan oluşan geniş bir hayran kitlesi bulunan Parlak da mutluluğu Mutfak oyuncusu Burcu Gönder’de buldu.

Bonkör İbo

Sevgilisi Ayşegül Yıldız'a 72 ay taksitle ev alan İbrahim Tatlıses, dansözü Didem'e de maddi destek verip yeni araba aldı. HT Magazin-İsmail Bayrak'ın özel haberi

İBRAHİM TATLISES İMDADINA YETİŞTİ

İBRAHİM Tatlıses’in yanındakiler ihya oluyor. Geçtiğimiz haftalarda sevgilisi Ayşegül Yıldız’a Bağcılar’da lüks bir sitede 72 ay taksitle ev alan Tatlıses, şimdi de dansözü Didem’e destek çıktı.

GAZETE HABERTURK-HT MAGAZİN-İSMAİL BAYRAK'IN ÖZEL HABERİ

İmparator’un, televizyon programında ve gittiği ekstralarda yanından ayırmadığı Didem, önceki hafta arabasını sattı. Kendisine yeni bir araba bakan güzel dansöz paraya sıkışınca, imdadına İbrahim Tatlı ses yetişti.

DİDEM HEMEN DİREKSİYONA GEÇTİ

İBRAHİM Tatlıses, yeni araba için nakit sıkıntısı çeken Didem’e jest yapıp ihtiyacı olan parayı verdi. Bu jest karşısında çok mutlu olan güzel dansöz, hemen istediği arabayı satın aldı. Önceki hafta Günay Restoran’daki programının ardından ünlü sanatçının ekibiyle evin yolunu tutan Didem, yeni arabasının direksiyonuna geçti.

Madonna benzetmesine fena bozulmuş

Obama'ya yazdığı şarkıyla ABD'de de adından söz ettiren Mustafa Topaloğlu Saba Tümer'e konuştu
Ünlü türkücü Mustafa Topaloğlu, Saba Tümer'le Bu Gece'nin konuğu oldu.

Mustafa Topaloğlu'nun ABD Başkanı Obama için yazdığı şarkı ve bu şarkıya çekilen klip internette izlenme rekorları kırıyor, ABD'deki talk şovlara konu oluyor. Peki Topaloğlu bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyor?

OBAMA KLİBİ İÇİN TIKLAYIN

Obama gelmeden önce şarkıya başladığını kaydeden Topaloğlu, "Bundan 15 yıl önce de 'Hedef insanlar' diye bir şarkı yazmıştık. Şimdi o sloganlar söyleniyor, 'Dünya nereye gidiyor' diye." dedi.

Topaloğlu, şarkıyı Meclis Başkanı'nın da beğendiğini, ABD Büyükelçisi'ne de şarkıyı gönderdiğini ancak dinleyip dinlemediğini bilmediğini söyledi.

Şarkının ABD’nin ünlü talk şovu Jimmy Kimmel Live’a konu olmasını ise Topaloğlu şöyle değerlendirdi: "Türkiye'deki Madonna demiş! Bir erkeğe benzetmemiş...Herhalde dili sürçmüş, Maradona diyeceğine Madonna demiş, diye düşündüm. İyi gollerimiz vardır. Sanatçıların şarkıları tutunca onlar goldür işte...Mesleğimi gazetecilere de benzetirim. O yazıların altına bir müzik yaparız."

Şarkının bildik Mustafa Topaloğlu tarzının dışında olmasıyla ilgili olarak da "Benim branşıma biraz ters ama uğraştık. " diyen Topaloğlu müzik sektörünün şu anki halinden de dert yandı: "Şimdi 10 şarkılık albümler yapılamıyor. Kendi imkanlarımızla yaptığımız şeyler var. 1 milyon, iki milyon satan insanlar şu an 100 bin sattığı zaman rekor oluyor. Bunun için bir önlem alınması lazım. "

OLDUĞUM GİBİYİM

"Uzaylılık" konusunda "Söyleyene değil söyletene bak. O günkü şartlar bunu gerektirdi. Albüm satışlarımı ve sahne olaylarını etkiledi." diyen Topaloğlu şöyle devam etti: "Hiç uzaylı gibi davranmadım. Olduğum gibi bir adamım. Bendeki farklılıklar kendi içimdeki gizemli bir özelliği taşır. Uzay dediğin nedir ki! Hepimiz uzayın içinde yaşıyoruz zaten. "

Topaloğlu, "Hayat biraz sıkıyor insanları ama onlar gelip geçicidir. Belki 'Keşke olmasaydı' dediklerimiz yarın başka türlü gelişir. " sözleriyle de umutlu mesajlar verdi.

Yıllarca ismimden nefret ettim

Ünlü oyuncu çocukluk yıllarında ismi nedeniyle zor günler geçirmiş.

Oyuncu Şerif Sezer, çocukluk yıllarında ismi nedeniyle zor günler yaşadığını söyledi.

Televizyon gazetesinin haberine göre, 'Şeffaf Oda' programına konuk olan oyuncu Şerif Sezer, çocukluk yıllarında ismi nedeniyle zor günler yaşadığını söyleyerek "Şerif erkek adı, 'kovboy, kasabanın şerifi' diye bana laf atarlardı. Ben çok kızardım. Çünkü ben ilk torunum ve dedemin babaannesinin adı olarak 'Şerif' adı veriliyor. Herhangi bir isim olabilirdi, Ayşe, Fatma, Emine vs. Neyse ne yani ama Şerif nereden çıkmış! Çok fena bir şey. Bütün çocukluğum boyunca nefret ettim ismimden" dedi.

Kızı Su'yu eve bıraktı yürüyüşe çıktı

Pınar Altuğ'un yanında bu kez bebeği yoktu.

Kızı Su'yu dünyaya getirirek anne olma mutluluğunu yakalayan Pınar Altuğ, doğum sonrası vaktinin neredeyse tamamını kızına ayırıyor.

Bebek'te bulunan evinden çok sık çıkmayan Pınar Altuğ, geçtiğimiz hafta havanının güzel olmasını fırsat bilerek bir süre Türkan Sabancı Parkı'nda yürüyüş yaparken Şamdan'ın objektiflerine takıldı.

Sahilde geçirdiği kısa süre boyunca sık sık telefona sarılarak eşi Yağmur Atacan'dan kızı Su hakkında bilgiler alan Pınar Hanım, sade kıyafeti içinde yine oldukça şıktı.

Yürüyüşünü kısa kesen Pınar Altuğ, daha sonra koşar adımlarla evin yolunu tuttarak çok özlediği kızı Su'ya kavuştu.